top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıİlgebey

WİİİİLMAAAAA! (ya da Taş Devri Diyeti)

Güncelleme tarihi: 1 Şub 2021

"Paleo" diyeti ya da Türkçe'deki karşılığıyla "Taş Devri Diyeti", besinleri doğala en yakın haliyle tüketmeyi amaçlayan bir beslenme sistemidir.



Şeker, un ve nişasta ve bu tür besinleri içeren yiyecekler, hazır paketli ürünler, bu diyette uzak durulması gereken yiyeceklerdir.


Sebzeler mümkün olduğunca çiğ tüketilmeli, pişmesi gereken sebzeler ise buharda pişirilmeli.


Bu diyette sebze, meyve, kefir, ceviz, fındık, badem, tuzlanmamış ve doğal haliyle olmak şartıyla serbest.

Süt, yoğurt, peynir, tereyağı, krema, dondurma yok.

Bütün etler (taze ya da dondurulmuş fark etmez) serbest.

Yağ olarak zeytinyağı, kanola yağı (omega-3 kaynağı) kullanılabilir. Gerisi yasak.


Yer fıstığı, lima fasulyesi, beyaz fasulye, diğer kurubaklagiller, soya ve soya ürünleri yasak (Kaliteli bitki proteinini silmiş olduk).



Çikolata, her türlü pastane ürünü, krakerler, her türlü dondurma ve paketli diğer atıştırmalıklar yasak.

Şekerler, tatlılar, fruktoz, her türlü yapay tatlandırıcılar (stevia ve şeker alkolleri dahil), mısır şurubu vs yasak.


Ekmeğin her türlüsü yasak. Her türlü un, nişasta, makarna, pirinç, yulaf ve diğer tahıllar yasak. TAHIL YOK.


Mısır, patates, havuç, fasulye gibi nişastası yüksek sebzeler çok az olmak şartıyla serbest.


Meyve suyu yasak. Çilek, böğürtlen ve vişne gibi meyveler, glisemik indeksi ve glisemik yükü düşük meyveler oldukları için en iyi meyve seçenekleri olarak kabul edilir, günde 1-2 porsiyonla sınırlanır.


Bu diyetin karbonhidrat içeriği nişasta açısından zengin olmayan sebze ve meyvelere dayalı; tahıl ve kurubaklagiller yok. Bu yüzden diyetin karbonhidrat içeriği ortalama %22 civarında.


Alkol yasak.


Besinler doğal halleriyle, işlemeden, mümkün olduğu kadar taze ve çiğ tüketilmeli. Çiğ yiyecekler bu diyetteki besinlerin toplamda en azından %60’ını oluşturmalı.



Bir sebzenin pişirilmesi lazımsa buharda pişirilmeli.


Serbest olan besinler "doyuncaya kadar" tüketilebilir. Enerji kısıtlaması olmayan bir diyet söz konusu (1).


Paleo diyeti, kendini "evrimsel uyumsuzluk" üzerinden açıklıyor. Yani, evrimin 10 bin yıl önce durduğu ve Taş Devri genlerimizin günümüz diyet ve yaşam tarzı için uygun donanımda olmadığı, bunun da “medeniyet hastalıkları”nı getirdiği fikri. Bu yüzden insan hayatı için sadece avcı-toplayıcı besinlerin uygun olduğunu iddia ediyor.


“Savanda (tropik bölgelerdeki kurak kesimlerde görülen kuru otlu geniş çayırlar) çıplakken, elimdeki sivri çubukla bu besini yiyebilir miydim?” temel soru. Eğer yanıt evetse devam. Dolayısıyla tahıl, kurubaklagiller (mercimek, kuru fasulye, nohut, börülce, bezelye), süt ve süt ürünleri devre dışı (2).


Taş Devri diyetini savunanlar, günümüzdeki buğdayların taş devrindekine göre çok farklı olduğunu, buğdayların genetiği değiştirilmiş olmasına rağmen o zamandan bugüne dek gerçekleştirilmiş çok sayıda çapraz melezleme/hibrid yöntemi nedeniyle bugünkü buğdayların bazı türlerinde gluten miktarının 1.5 kat daha fazla olduğunu iddia eder.


2016’da yayınlanan buğday DNA’sı ile ilgili bir çalışmada 8400 yıllık buğday örneklerindeki DNA diziliminin modern buğdaya yakın olduğu gösterilmiş.


Ayrıca yahu, hangi besin Taş Devri’ndeki gibi ki şu an? (1)


Antropologlar “evrime uygun” şeklinde genel bir diyet tanımlamasının olamayacağını, zaten insan beslenmesinin davranışsal, sosyal ve fizyolojik mekanizmalar aracılığıyla öğrenildiğini söylüyor (2).


TAHIL NİYE YASAK?


Lektin.


Karbonhidratlara bağlı halde bulunan bir protein.


Tahıllarda, bitkilerde ve pek çok besinde bulunur. Bitkiler için önemli bir savunma mekanizmasıdır. Adeta bitkileri koruyan bir kalkan gibidir. Kimi firmalar böcek ilacı üretmek için lektin kullanır. Mesela acı kavun veya sarımsakta lektin olduğundan bunların böceklendiğini görmeyiz.


Kişinin lektine duyarlılığı yoksa lektinin vücuda faydaları var: Patojenlere (hastalık yapıcı canlı ya da madde) karşı savunma sistemini harekete geçirir, mikropları öldürür ve meme kanseri riskini azaltır.


(Sanırım bunlar Cem Seymen'in elleri........)


Duyarlılık için en riskli lektin türü, buğdaydaki lektin. Buğday lektini “Wheat Germ Agglutinin” (WGA-buğday ruşeyminde bulunur) olarak isimlendirilir. Kişinin bu proteine toleransı düşükse bağırsaklarında fiziksel değişimler yaşanır ve emilimi sağlayan epitel (duvar) hücreleri kendini iyice salar, ortalık yol geçen hanına döner, yani bağırsak geçirgenliği artar. Bunun sonucunda WGA kana geçer, vücudu dolaşmaya başlar. Vücut buna hassas olduğundan, iltihabi reaksiyonla (inflamasyon) cevap verir. Otoimmün tepki oluşur. Yani bağışıklık sistemi, vücudun kendi dokularına saldırmasına yol açar ve otoimmün hastalık gelişme riski artar.


Buğday, kurubaklagiller, suni olarak beslenen ineklerin işlenmiş sütleri, domates, patlıcan, patates, yer fıstığı lektince zengindir. Pirinç, yulaf, karabuğday ve mısırda da az da olsa var.


Glutene karşı oluşan intoleransta ("Hassasiyet" diyelim) görülen problemlerin başka bir buğday proteini olan lektine karşı da geliştiğini iddia eden çalışmalar var ama eski. Böyle bir iddiada bulunulmuş ama üstüne gidilmemiş, sebebi ya da gerçekten öyle olup olmadığı pek araştırılmamış.



Diyet bileşenlerine karşı doğal antikorlar (Diyetle alınan bir besin ögesine -örneğin protein- vücudun tepki vermek için kullanmak üzere bulundurduğu antikorlar, yani hedef odaklı çalışan savunma hücreleri) tanımlanmış olmasına rağmen omurgalıların kanında bu doğal antikorların kaynağı olan diyet proteinlerinin ve polisakkaritlerinin (Nişasta ve selülozun dahil olduğu karbonhidrat türü) çok azını biliyoruz.


İnsanlardaki doğal antikorlara yumurta akındaki avidin, ananastaki bromelain (Evet, ananas yemek herkes için keyifli olmayabilir), insan sütündeki laktoferrin ve muz, sarımsak, soya, yer fıstığı ve buğdayda bulunan lektin/agglutinin örnektir. Ama lektin ve diğer diyet bileşenlerine karşı oluşan doğal antikorlarla ilgili çalışmalar daha emekleme aşamasında. Elde yeterli bilgi yok.


Tahılı yasaklama sebeplerinden bir diğeri, diyetin amaçlarından olan “tarım öncesi” beslenmeye ters oluşu. Süt ürünlerini de hayvanları evcilleştirdikten sonra elde ettiğimiz için de süt ürünleri yasak (Zaten tarım da "bitkileri evcilleştirmek"tir).


Tarımsal diyetlere uyum sağlayamadığımızı ve modern hastalıklara karşı evrimsel anlamda uyumsuz olduğumuz düşünüyorlar ama bu düşünceyi bizzat Konnow çürütüyor: “Evrimsel genetikçiler birbirinden farklı modern popülasyonlarda büyük miktarda genetik değişimler olduğunu gösterdi. Bu değişimler besin kaynaklarına yeni adaptasyonları gösteriyor, süt (“laktaz devamlılığı”) ve tahıla (“amliaz geni duplikasyonu”) olan dahil”(2).


Beslenme, öğrenilmemiş ve insan doğasında bulunan birincil bir güdü olsa da iştah, tecrübeyle şekillenen, eğitilebilir bir davranıştır.



İnsan ve toplumların seçimleri ve diyetle ilgili davranışları, sağlığı iyileştirici yaşam tarzı faktörleri arasında en önemlilerden.


Fakat her şeye rağmen tüketiciler lezzet açısından ödün vermek istemez. İşte Paleo’da lezzet konusu sıkıntı.


Paleo diyette ara öğünün bahsi geçmez. Yani işin bu kısmı kişiye kalmış görünüyor.


Ayrıca her toplumun beslenme kültürü farklı. Türklerde buğday yaygın mesela ve bu taa Hititler’e dayanıyor. Hititlerde 90 çeşit ekmek türü varmış.


Çinlilere pirinç, İtalyanlara makarna, Almanlara patates, Amerikanlara da mısırı yasaklamak abes olur.  Paleo’da tahıllar sıfır. Sağlık açısından bunun zararlı olduğunu gösteren birçok çalışma var. Her besinden alacağımız şey farklı, o yüzden diyette çeşitliliğe önem veririz ("Ekmeği kestim" y a n l ı ş.).










Paleo'da belirtildiği gibi sebzelerin en az %60’ı çiğ tüketilirse mide ülseri veya gastrit oluşabilir.


Glisemik indeksi ve glisemik yülü düşük meyvelerin yenilmesi sağlıklı, tamam. Ama sınırsız ("doyuncaya kadar") tüketirsek sıkıntı.


Süt ve süt ürünlerini toptan kaldırınca kalsiyumdan fakir beslenirsin. Uzun vadede osteoporoz, osteomalazi, kırık riski. İdrarla kalsiyum atımı düşüyor çünkü zaten diyetle az kalsiyum almaya başlıyorsun Paleo ile. Ne alıyorsun ki ne atacaksın. Ama bu, kemik sağlığı için güvenilir bir gösterge değil. Çünkü kalsiyumun vücutta tutulum ve emilimini iyi görmemizi sağlayan ölçüt bu değil (1).


Et, balık, yumurta, tüm kanatlılar, deniz ürünlerin serbest olmasıyla doymuş yağ ve kolesterol çok fazla alınır. Kalp-damar ve kanser riski artar.


Sert kabuklu yemişler sınırsız tüketilirse kilo alınır. Bunların 100 gramlarının 65-70 gramı yağdır ve 600-650 kaloridir.


Şeker ve tatlılar, mısır şurubu ve bal vb yasak oluşu olumlu.


Düşük yağlı diyetlerin kilo kaybettirici etkisinden çok asıl olumlu etki, insülin duyarlılığı ve KVH (kalp-damar hastalığı) riskinde azalma sağlaması. Yani Paleo'dan olumlu etki bekliyorsak bu etki kan şekeri ve kalp sağlığı ile ilgili olmalı.


Ama önerilen besinlerin sınırsız olması, belirli bir kalori sınırının olmaması, KVH’den koruduğu düşünülen bu diyeti uzun vadede bu açıdan işlevsiz kılar. Kilo da alınır, kolesterol de yükselir, insülin duyarlılığı falan da yalan olur (1).


PALEO TÜRLERİ


1) Paleo (ya da “Sıkı Paleo”): Şimdiye kadar anlattığımız diyet bu.



2) Otoimmün Paleo: Kişide irritabl (huzursuz) bağırsak sendromu, Chron’s (iltihaplı bağırsak hastalığı), egzama, artrit (eklem iltihabı) gibi kronik bir hastalık varsa, diyette antiinflamatuvar (inflamasyon -yani iltihap- önleyici) besinleri bulundurursunuz bu diyette.


İnflamasyona yol açan besinleri eliyorsunuz. “Nightshade vegetables” diye geçen domates, biber, patlıcan, patates gibi jenerik sebzeler (“Solanaceae” ailesi), yağlı tohumlar (fındık, badem, çekirdek vb), yumurta gibi inflamatuvar (inflamasyon -yani iltihap- yapıcı) besinlerden bir ya da birkaçını çıkarıyorsunuz diyetten. Amaç, semptomları (belirtileri) azaltmak.


3) İlkel (“Primal”): Paleo gibi, ama daha esnek. Paleodan farkı, kimi bireylerin çiğ süt ürünleri, beyaz pirinç ve kurubaklagil tüketmesi.


4) Ketojenik Paleo: “Ketozis” durumuna girilen, çok düşük karbonhidrat içeren Paleo.


Hayvansal protein ve yeşil yapraklı sebzeler serbest, meyveler ve nişastalı sebzeler yasak.


Hızlı kilo kaybı, keton cisimciklerinin varlığı, makro ve mikro besin ögesi kaybı, diyetin ekstra fayda getirip getirmediği konusundaki belirsizlik ve herkese uygulanabilir olmaması (örneğin diyabetlide riskli) yönleriyle sıkıntılı.


5) 80/20 Paleo (ya da “Paleomsu”-”Paleo-ish”): Bunda diyetin %80-90’ı Paleo besinler, 10-20’si ise Paleo olmayan besinlerdir. “Hiç değilse uzun dönem sürdürebilmek için iyi” deniyor. Belki paleo dışı besinlerin binge-eating’ini (Çok kısa sürede kıtlıktan çıkmış gibi, çok fazla yeme) önleyebilir.


6) Alerjiye göre düzenlenmiş paleo: Yaygın alerjik besinler Paleo'da genelde eksiltilmiş oluyor zaten (süt ve süt ürünleri, fıstık, yapay şekerler).


Kabuklu deniz ürünleri ve yumurta gibi diğer alerjiye yol açabilecek besinleri de çıkarabilir kişi kendi durumuna göre.



Deniyor ki, “1 ay “Sıkı Paleo”ya dayan. İnatçı karın yağına karşı etkili olup olmadığını bir görmüş olursun. 1 ay geçsin, sonrasında karar senin” (3).


Paleo diyeti hakkında (Akdeniz Diyeti, Nordik Diyet ve DASH gibi genel kabul görmüş diyetlere göre) yapılmış, iyi tasarlanmış, kontrollü randomize, insanlar üzerinde gerçekleştirilmiş, uzun süreli araştırma sayısı çok az. Olanlar da ya iyi tasarlanmamış ya da kendine yontmaya çok açık.


1.çalışma: 2007’de Lindeberg ve arkadaşları, 29 kişiyle çalışmış. Bu bireylerin glikoz metabolizmaları bozuk ve kardiyovasküler hastalık sahibi.


Bu bireylerle 3 ay çalışılmış, iki grup oluşturularak Akdeniz Diyeti ile Paleo karşılaştırılmış.



İki gruptaki bireylerin de kilo kaybı aynı olmuş. İkisinde de insülin duyarlılığı artmış. Bel çevresi, Paleo diyetinde daha fazla azalmış (Bitkiye dayalı, yağı ve karbonhidratı iyice azalmış bir diyet olduğu için).


2.çalışma: 2008-Osterdahl et al-14 sağlıklı gönüllü, 3 hafta süreyle. Paleo diyeti sonucu ortalama 2.3 kilo kaybı ve bel çevresinde 0.5 cm azalma. CRP’de (inflamasyon göstergesi) artış, kalsiyum değerlerinde düşüş.


3.çalışma: 2009-Jönsson et al-13 tane tip 2 dm’li ile randomize kontrollü. İlk 3 ay Paleo, sonraki 3 ay DM diyeti ve sonrasında karşılaştırılmış. İkisinde de HbA1C (kan şekerinin son 3 ayda nasıl gittiğini gösterir), lipid (yağ) profili, kilo, bel, tansiyon olumlu etkilenmiş.


4.çalışma: Gene Jönsson. Gene aynı tip grup (Çalışmaların genelinin küçük gruplarla yapıldığını görebiliyoruz). Jönsson bu kez diyetin “doyuruculuğu”na bakmış. Doygunluğun arttığını görmüş (Posa içeriğinin yüksek oluşu kaynaklı). Ama Jönsson, iki çalışmanın sonucunda şu sonuca varmış: Bu diyete uymak zor.


5.çalışma: Boers et al-2014- 34 adet metabolik sendromlu kişiyle. 2 hafta boyu randomize kontrollü. Paleo diyeti ile Hollanda Beslenme Rehberine göre izokalorik (Enerji harcaması ile enerji alımının eşit olduğu) diyet karşılaştırılmış. Tansiyonda azalma. Ortalama 1.32 kilo kayıp. Kan yağlarında düzelme. İnflamasyon ve streste azalma.


6.çalışma: Whalen et al-2014-Minnesota Üniversitesi Kanser Önleme Araştırmaları Ünitesi bilgisine bakılmış (1991-94 arasındaki belgelerden). Bir vaka-kontrol durumu söz konusu: Kolorektal polipli (Kolon-rektum bölgesinde görülen küçük tümör) grupla çalışılmış.


Paleo ile Akdeniz Diyeti karşılaştırılmış. Polip insidansı (sıklığı) azalmış ama anlamlı düzeyde değil.


7.çalışma: 2014-Mellberg et al-2 yıllık çalışma (nihayet uzun süreli bir çalışma)- Paleo ile Nordik Diyet karşılaştırılmış.


Obez ve menopoz sonrasındaki dönemdeki kadınlardan oluşan 70 kişilik grup.


Paleo ile 6 ayda kilo kaybı sağlanmış. Ama diyete anca 6 ay uyabilmişler ve 2 yılın sonunda aynı tas aynı hamam. Baştaki noktaya dönülmüş.


Tansiyon, CRP ve lipid değerleri iki diyette de azalmış.


Kan şekeri ve insülinde iyileşme açısından iki diyet arasında fark yok.


Paleoda yağ kaybı daha fazla ama kas kaybı da daha fazla.


8.çalışma: 2015-Bligh et al-24 gönüllü erkek. Çift kör, randomize kontrollü..... ama kısa süreli.


2 farklı tip paleo öğünü yiyen 2 farklı grup ve 1 WHO (Dünya Sağlık Örgütü) önerisine uygun öğün yiyen grup olmak üzere 3 grup. Amaç, bağırsak hormonlarının akut (kısa vadede) cevabını ve doygunlukta yaşanan akut değişimi görmek.


Sonuç: Glikoz ve insülin cevabı açısından gruplar arasında anlamlı fark yok.


Bu derlemeden çıkarılacak sonuçlar:


Doygunluk, kilo, bel çevresi (kısa vadede etkisi var ama uzunda yok), kan basıncı ve kan yağları ve insülin duyarlılığı açısından olumlu etki görülmüş ama çalışmalar hem kısa hem güçsüz hem iyi dizayn edilmemiş hem de mikro besin ögesi eksikliği sıkıntısı var.


İnflamatuvar markerlar (CRP gibi göstergeler) Paleo’dan çok etkilenmiyor.


Temel sıkıntılar az önce bahsedilen durumlar, diyete uyumun zorluğu ve lezzet konusu.


Ayrıca Paleo diyeti öğünü, aynı besin değeri içeriğine sahip normal bir öğünden %10 daha pahalı.




Bu diyette sebze-meyve, yağsız etler ve yağlı tohumlar “ad libitum”, yani sınır yok.


Otizm, demans (bunama), zihinsel sorunlar vs için tedavi edici ya da bunları önleyici olma gibi bir özelliği olduğunu destekleyen bilimsel kanıt yok. Zaten bu etkiyi görmeye yetecek kadar uzun çalışma da yok. Olsa bile bu ihtimal şüpheli (4).


Geniş, uzun, randomize çalışmalar lazım -çok düşük ihtimalli dahi olsa- faydalı etkilerini tamamen kenara atmaktansa. Savunucuları saçmalıyor olabilir, o başka iş.



Savunucuların blogger, forumlar, Face grupları, yemek kitabı yazarı, reality TV figürleri, ünlüler vb olduğunu unutmamak lazım. Ve çoğu kesim bu diyeti yaparken kendi günlük diyetine Paleo’nun sınırlarını getiriyor, o kadar. Tatlı yiyebilmek için “badem unu” ve şeker yerine bal kullanmak gibi kaçış yolları mevcut mesela ama halbuki bal da yasak (5).


ANTROPOLOG GÖZÜNDEN


2013’te popüler zayıflama diyetleri arasında Paleo, 2.sıradaydı.


2014’te zirveyi gördü. Google’da en çok aratılan diyet oldu.


15’te ise 3.oldu. Şimdilerde de yavaş bir düşüş içerisinde.


Tüm bu sayılan zaman diliminde “insan evrimi” (human evolution) ise aynı düzeyde kaldı.


İş, Michael Pollan’ın “The Omnivore’s Dilemma” (Hepçilin İkilemi) kitabı gibi kitaplar ve “Food, Inc.” (https://www.youtube.com/watch?v=JZw72Sg8krI&t=48s - 2008) adlı belgeselden sonra hız kazandı (İzledim, daha ilk cümlesi şu: “Yemek yeme biçimimiz son 50 yılda ondan önceki 10.000 yılda olmadığı kadar değişti”).


Antropologların şikayeti, Paleo diyeti ile ilgili tartışmalara evrim antropologlarının dahil edilmemesi. Diyorlar ki, “Dahil edildiğimizde de genellikle “eleştirel” olarak görülüyoruz”. Paleocular da bunu doğrular şekilde, antropologların yaklaşımını “düşmanca” buluyor.


Kimileri ise tüm bu durumun “kaçan bir fırsat” olduğu görüşünde. Çünkü Paleo diyeti, antropoloji biliminden köken alıyor. Biyolojik antropologlar ve antropoloji üzerine çalışmış bilim adamlarının çalışmaları bu diyetin ilham aldığı yer.


“Evrime uygun diyet” sevdası yeni değil. 19. ve 20. yüzyıla ait kimi doktrinlerde bunun izini görürüz: “Vahşi doğa kültü, “evcilleşmiş” şehir elitlerinin sağlıklarını geliştirmek, doğaya dönerek yaşamak için yollar ararkenki rehberiydi.


Paleo, 2000’lere kadar “halka yakın” bir diyet değildi. Ama modern Paleo diyet sıklıkla 1985 New England Journal of Medicine’deki “Paleolithic Nutrition: A Consideration of Its Nature and Current Implications” (Eaton ve Kenner’in) yazısına dayandırılır.


Sonra bunun kitabını çıkardılar: “Paleolithic Prescription” (Zone ve Atkins gibi proteini yüksek, karbonhidratı düşük diyetlerden ilham alarak).


Kitapta 6 avcı-toplayıcı diyeti bir araya getirdiler (Kung San kabilesinden Grönland Inuitlerine, Aborjinlere kadar.). Yeme-içme alışkanlıkları, porsiyon ve besin türü farklı olan bu gruplar bir potada “Paleolitik Diyet”te eritilmiş. Burada bahsedilen Paleo’da bitkisel besinler %65, hayvansal ürünler ise %35’lik kısmı oluşturuyor. Ama günümüzde birçok Paleo diyeti buna uymuyor.


Modern Paleo’nun en popüler, en ünlü savunucularından Doktor unvanlı sağlık bilimcisi Loren Cordain’in programına uymaya çalışıyor çoğu kişi. Tarım öncesi, avcı-toplayıcıların yediklerini taklit eden besin grupları, diyetin temel içeriği.



Bir savunucu şöyle demiş: “Bir yaban öküzünün, bir yabani kuşun insandaki eşdeğeri olan besinleri yiyoruz”.


Pratikte bu, taze, işlenmemiş besinler tüketerek ve süt ürünlerini dışarıda bırakarak bolca hayvansal ürün ve nişastasız sebze-meyve yiyerek gerçekleştiriliyor. Bu diyetler “extremely imperfect” ("aşırı kusurlu") olarak değerlendiriliyor.


Bu diyet gitgide genişliyor, esnekleşiyor. Günlük hayata uyduruluyor ufak değişikliklerle. Bilimsel anlamda dışarıdan bir gözle, bir biyokimyacı olan Robb Wolf (Paleo hareketinin ana figürlerinden) bir konferansta şöyle demiş:


“Antropologlardan genelde bir rahatsızlık hissi alıyorum. Sihirli bir değneğim olsa onu bu konuda tıbbi antropologların daha az gıcıklık yapması için sallardım. Onların geçmişle, tarihle ilgili anlayışlarının ne kadar önem arz ettiğini anlamalarını sağlayabilirsek çok daha iyi bir geleceğimiz olabilir”.


Diğer bir deyişle, Paleocular evrimsel antropologların konu hakkında ne düşündüğünü bilmek istiyor. İlk fırsatta gömülmek ya da kendileriyle üstten konuşulması değil.


Kimi antropologlar, evrimsel rehberlerden Paleocuların bilgi edinme beklentisinin iyi bir şey olduğunu görmek gerektiğini belirtiyor. “Hemen s**mayalım ağızlarına” diyorlar. “Paleoculara düşmanca değil, “alanımızın temsilcileri” sıfatıyla yaklaşmalıyız” diye düşünmeye çağırıyorlar meslektaşlarını (6).


Paleo'nun Yaşlılara Bi Hayrı Dokunur mu?


Zaten elde kaliteli ve uzun süreli çalışma pek yok demiştik. Haliyle yaşlılar hakkındaki bilgi iyiden iyiye az.


Paleo ile süt ve süt ürünlerini çıkardığımız için kalsiyumun temel kaynağı olan besin grubunu da çıkarmış oluyoruz demiştik ama aynı zamanda iyot da araya kaynamış oluyor.



Günlük iyot alımı önerisi 140 mcg/gün. ABD'de Paleo diyetiyle bu miktarın anca yarısına ulaşılabildiği gösterilmiş.


İyotlu tuz kullanımı mümkün ama hem iyot miktarı sınırlı hem de bu tuzu tüketebileceğin miktar sınırlı olduğundan o sınırlıyı vücuda alma imkanın da sınırlı.


Paleo’nun iştahı azalttığı görülmüş. Bu, kısa dönem için iyi. Çünkü kilo kaybı açısından bir avantaj. Ama konuştuğumuz insanların yaşlı olduklarını, tat duyularının zaten gerilemiş olduğunu düşündüğümüzde doygunluk hissinin önemli olduğunu söylemek gerek (7).


Ekşi Sözlük benzeri ama daha çok bir soru-cevap platformu olan Quora’da “Paleo Diyeti niye tehlikeli?” diye bir başlık açılmış.



İlk gelen cevap: “Is it?” ("Öyle mi dersin?")

Ardından tehlikeli olduğu iddiasını reddediyor.


Bunun devamındaki cevaplar şu şekilde:


“Düzgünce yapılınca içinizdeki mağara adamıyla temasa geçmenizi sağlıyor”.


“Paleo hiç de tehlikeli değil”.


“Kısa cevap: Değil ” (“Tehlikeli değil”) (8).


Genel anlamda insanların Paleo’da bir tehlike görmediğini görüyoruz. Zaten böyle olmasa bu kadar popüler olmazdı. Bu diyeti avantajlı kılan bir diğer nokta da sanırım çok daha tartışmalı diyetlerin gölgesinde kalması.


Her zaman bir moda diyet çıkacak elbet.


Hangisinin doğru hangisinin ticari hangisinin içi boş ya da tam tersi gayet dolu olduğunu anlamak için şüpheci yaklaşımımızı korumamız, "bi bilene danışma" alışkanlığı edinmemiz gerek.


Oysa biz ilk iş olarak savunmaya ve asıl inanmamız gereken kişiye inanmama şeklinde tepki veriyoruz çünkü o kişinin bizden -kendi alanında dahi olsa- üstün oluşu bizi rahatsız ediyor.


"Arka planda dönen oyunları", "büyük resmi" gördüğümüz düşüncesi, doğru bilgi kaynağına küsmemize neden oluyor. Çünkü toplumca sahip olduğumuz aşağılık duygusu, içinde bulunduğumuz "post-truth" (gerçek ötesi) çağın özelliklerinden de besleniyor ve "kendi doğrularımız"dan oluşan bir "konfor alanı" yaratıp oraya sığınıyor, orada rahat hissediyor ve kimse bize dokunmasın istiyoruz.


Değişimden rahatsız oluyoruz, fikirlerimizi değiştirmekten rahatsız oluyoruz çünkü egomuz yüksek, gururumuz dağlar kadar ve kimse buna dokunamaz. Bu da bizim tarzımızda bir muhafazakarlık.


Bilen birinin varlığını kabul etmekten ve onları dinlemekten gocunmayın. Ben onlara başvuruyorum (Kaynakça altta).


"Kendi doğrularımız" diye bir şey yoktur (olsa olsa prensiplerimiz vardır), aksine bunlar rahatsız edici bulduğumuz gerçeklerden kaçış noktalarıdır. Bir tek doğru vardır. Hayattaki en hakiki mürşit (yol gösterici) olan (b)ilim.



KAYNAKÇA:

1-Diyetler ve Gerçekler, Prof. Dr. Emel Tüfekçi Alphan, Hatiboğlu Yayınları, 2016, sayfa 331-340.




58 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page